Atatürk Köşesi

MUSTAFA KEMAL’İN ÇOCUKLUĞU VE EĞİTİMİ

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal. 1881 yılında Selanik’te doğmuştur. Babası Ali Rıza Efendi, bir gümrük memurudur. Annesinin adı Zübeyde Hanım’dır. İlkokul eğitimi için, Selanik’teki Şemsi Efendi okuluna gitmiş, ancak babasını çok küçük yaşlarda kaybedince okuldan ayrılmak zorunda kalmıştır. Mustafa, kız kardeşi Makbule ve anneleri, dayıları ile birlikte, Selanik yakınlarındaki çiftlik evine yerleşmişler; yaşamı bu şekilde bir süre devam etmiştir.

Mustafa çiftlikte çalışırken, annesi okula gitmemesinden endişe duymaya başlamıştır. Sonra, annesinin Selanik’te bulunan kız kardeşinin yanına giderek Askeri Rüştiyeye kaydını yaptırmıştır. Rüştiye’yi 1895 yılında bitiren Mustafa Kemal Manastır’daki Askeri İdadi’ye girmiş ve başarılı bir şekilde bitirmiştir. Mustafa Kemal daha sonra İstanbul’a gitmiş, 13 Mart 1899 yılında başladığı Harbiye’yi bitirdikten sonra,1902 yılında Harp Akademisine başlamış ve 11 Ocak 1905 yılında kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuştur.

ORDU KUMANDANI OLARAK MUSTAFA KEMAL

1906 yılında Şam’a gönderilen Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam’da “Vatan ve Hürriyet” adında bir dernek kurmuşlardır. 1911 yılında İtalya ile yapılan savaş esnasında, kendi isteğiyle Trablus’a gitmiş, Derne ve Tobruk’un savunmalarında görev almıştır. Mustafa Kemal henüz Libya’da iken başlayan Balkan Savaşında da, başarılı bir kumandan olarak (1912 – 1914) hizmet vermiş ve savaş sonunda Sofya’ya askeri ataşe olarak atanmıştır.

Mustafa Kemal’in Sofya’da bulunduğu sırada 1. Dünya Savaşı çıkmıştır. 8 Ağustos 1915 tarihinde Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal, kritik bir zamanda Anafartalar’daki Türk kuvvetlerine kumanda etmiştir. Bu sırada İngilizler, Fransızlarla birlikte Çanakkale Boğazı’na çıkarma yapmış, savaş esnasında, Mustafa Kemal’in kalbinin üzerine bir şarapnel parçası isabet etmiş ise de, göğüs cebinde bulunan saati onun hayatını kurtarmıştır.

Mustafa Kemal o anda içinde bulunduğu ruh halini üstlenmiş olduğu büyük sorumluluğa bağlamış ve : “Aslında, bu tür bir sorumluluğu üstlenmek hiç de kolay değildi, ancak yurdumun parçalandığını görmektense ölmeyi tercih etmiş olmam nedeniyle, bunu gururla kabul ettim.” sözleriyle duygularını ifade etmiştir. Düşman saldırısının püskürtülmesinde Mustafa Kemal’in üstün cesareti, askeri bilgisi, yeteneği ve uzak görüşlülüğünün büyük bir rolü olmuş, genel olarak Çanakkale, özel olarak Anafartalar savunması, dünya siyasi ve askeri tarihine onun adıyla yazılmıştır. Mustafa Kemal daha sonra Kafkaslarda ve Suriye’de hizmet etmiş ve 1918 Mondros Mütarekesi’nden hemen önce Suriye’de bulunan Yıldırım Orduları grubunun kumandanlığına getirilmiştir. Mütarekeden (ateşkes) sonra, İstanbul’a dönmüştür.

İSTİKLAL SAVAŞI

Mondros Mütarekesinden sonra, anlaşmayı imzalamış olan ülkeler anlaşmanın öngördüğü koşullara uymamışlardır. Çeşitli bahaneler öne süren İtilaf Devletlerinin ( Fransa, İngiltere ve İtalya ) Donanmaları İstanbul’a gelmiş, Adana vilayeti Fransızlar tarafından, Urfa ile Maraş vilayetleri ise, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Antalya ve Konya’da İtalyan askerleri, Merzifon ve Samsunda ise İngiliz askerleri, hemen her yerde yabancı subaylar, yetkililer ve ajanlar vardır. Yine İtilaf Devletlerinin onayıyla Yunan Ordusu’nun 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkması üzerine, Mustafa Kemal Anadolu’ya gitmeye karar vermiş ve 16 Mayıs 1919’da, “Bandırma” isimli küçük bir tekne ile İstanbul’dan ayrılmıştır. Mustafa Kemal, Anadolu’ya yapacağı bu yolculuğu esnasında düşmanlarının bu gemiyi batırmayı planladıkları konusunda uyarılmıştır. Ama o bundan korkmamış ve 19 Mayıs 1919 Pazartesi tarihinde Samsuna ulaşarak Anadolu toprağına ayak basmıştır.

İşte bu tarih, Türk İstiklal Savaşının başlangıcıdır. Mustafa Kemal bu tarihi daha sonra kendi doğum tarihi olarak da seçmiştir. Böylece, Anadolu’da bir ulusal direniş dalgası oluşmuş, Doğu’da Erzurum’da da bir hareketlilik başlamıştır. Mustafa Kemal hızlı bir biçimde hareket ederek tüm organizasyonun başına geçmiştir. 1919 yılının yazında yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde ulusal bir sözleşme ile ulusal hedefler ilan edilmiştir.

İstanbul’un, İşgal kuvvetlerince işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açarak merkezi Ankara olan yeni ve geçici bir hükümet kurmuştur. Mustafa Kemal aynı gün Meclis Başkanlığına getirilmiştir. Bu sırada Yunan Ordusu da, Çerkez Ethem’in ayaklanmasından yararlanarak ve onunla işbirliği içerisinde Bursa ve Eskişehir yönünde harekete geçmiştir. Ancak 10 Ocak 1921 tarihinde, düşman kuvvetleri Batı Cephesi Kumandanı Albay İsmet İnönü ve orduları tarafından çok ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. 10 Temmuz 1921 tarihinde ise, Yunan Ordusu beş tümen ile Sakarya’ya bir cephe saldırısı başlatmıştır. 23 Ağustos tarihinden 13 Eylül tarihine kadar aralıksız olarak süren büyük Sakarya Savaşı sonrasında, Yunan Ordusu yenilmiş ve çekilmeye zorlanmıştır.

Bu savaş sonrasında, Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’e Gazi ve Mareşal unvanlarını vermiştir. Düşmanlarını ülkesinden kovmaya kararlı olan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922 sabahında, ordularına saldırıyı başlatma emrini vermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde, tüm düşman kuvvetleri Dumlupınar’da ya öldürülmüş ya da esir edilmiş, düşman ordularının Kumandanı General Trikupis esir alınmıştır.

9 Eylül 1922 tarihinde Atatürk’ün “ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ!…” emriyle, kendilerini kovalayan ordularımızdan kaçmakta olan düşman kuvvetleri İzmir yakınlarında denize dökülmüşlerdir.

Olağanüstü askeri bir yeteneğe sahip olan Mustafa Kemal komutasındaki Türk kuvvetleri yurdu işgal etmiş olan Müttefik kuvvetlere karşı bir İstiklal mücadelesi vermişler ve sonunda bütün cephelerde zaferler kazanmışlardır. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasının imzalanmasıyla, hem bu zafer hem de bu zaferin ürünü olan yeni Türk devleti tüm dünyaca tanınmıştır.

Mustafa Kemal, yeni, sağlam ve dinç bir devlet kurmuştur. 29 Ekim 1923 tarihinde, yeni Türk Devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğunu ilan etmiştir. Ve Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ

Atatürk ülke içerisinde sık sık seyahat etmektedir. Gemlik ve Bursa gezileri esnasında Atatürk soğuk alır. Tedavi olmak ve dinlenmek üzere İstanbul’a geri döner. Ama, ne yazık ki hastalık ciddidir. 10 Kasım 1938 tarihinde saat 9.05’te tüm çabalara rağmen çok sevdiği halkından ayrılmak zorunda kalır. Ama insanlarının gözünde ölümsüzlük kazanmıştır. Öldüğü andan itibaren, çok sevilen ismi ve hatırası, çok sevdiği halkının kalbinde yerini almıştır. O bir kumandan olarak birçok savaş kazanmış, bir lider olarak kitleleri etkilemiş, bir devlet adamı olarak başarılı bir yönetim sergilemiş ve nihayet bir devrimci olarak bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik ve hukuki yapısını kökten değiştirmeyi başarmış; dünya tarihindeki en üstün şahsiyetlerden birisi olmuştur.Tarih onu Türk ulusunun en şerefli evlatları ve insanlığın en büyük liderleri arasında sayacaktır.

Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:
 
Cumhuriyetçilik:
 
Atatürk devrimleri siyasi nitelik taşır. Çok uluslu bir İmparatorluktan ulus devlete geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece modern Türkiye’nin ulusal kimliği oluşturulmuştur. Bu kimliğin oluşmasında, kul nitelikli insanların yurttaş-birey niteliği kazanması önemli bir noktadır. Atatürk bunun yolunu, kısaca halkın kendi kendisini idaresi, yani demokrasi demek olan Cumhuriyet’te görmüştür.
 
Halkçılık:
 
Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Cumhuriyet Devrimi ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşır. Başta İsviçre Medeni Kanunu olmak üzere, Batı kanunlarının Türkiye’de uygulamaya konulmasıyla birlikte kadınların statüsünde köklü değişiklikler olmuş, 1934 yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını almışlardır. Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye’nin gerçek yöneticilerinin köylüler olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan çok bir hedef niteliğindedir. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin, sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmemek demektir. Halkçılık, Türk vatandaşlığı olarak ifade edilen bir fikre dayanır. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri, halkın daha fazla çalışması için gerekli psikolojik teşviki sağlar, birlik fikrinin ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olur.
 
Laiklik:
 
Laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına gelmez ayrıca eğitim, kültür ve yasama alanlarının da dinden bağımsız olması anlamını taşır. Laiklik, devletin dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız olması, ve genel olarak düşünce özgürlüğü anlamına gelmektedir. Devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğerleri ise laikliğe ulaşılmış olması sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Laiklik ilkesi akılcı ve dini siyasetin dışında tutan bir ilkedir. Osmanlı döneminde matbaanın geciktirilmesinde olduğu gibi dinin yenilikler karşısında nasıl tutucu bir silah haline geldiğini yaşamış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucuları açısından dinin din dışı sivil yapı üzerinde yaratabileceği baskıları önlemenin bir aracıdır.
 
Devrimcilik:
 
Atatürk’ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de devrimciliktir. Bu ilkenin anlamı Türkiye’nin devrimler yaparak geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlarla değiştirmiş olmasıdır. Geleneksel kavramların bir kenara itilip modern kavramların benimsenmesi demektir. Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınıp kabul edilmelerinin çok ötesine geçmiştir.
 
Milliyetçilik: 
 
Cumhuriyet devrimi ayrıca milliyetçi bir devrimdir. Bu milliyetçilik ırkçı bir yapıda değildir; yurtseverlikle sınırlıdır. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesidir.Bu milliyetçilik, tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılıdır; sosyal içeriklidir; yalnızca anti – emperyalist olmayıp, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine, gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır ve nihayet bu milliyetçilik Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.
 
Devletçilik:
 
Mustafa Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye’nin bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, devletçilik ilkesini de devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi anlamında yorumlamaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.
Atatürk askeri bir dahi ve karizmatik bir lider olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir devrimcidir. O dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumların aktif bir üyesi olabilmesi için, modernize edilmesi gerekmektedir. Mustafa Kemal de bunu yapmış, 1924 ile 1938 yılları arasında, insanlarının kurtuluşu ve hayatta kalabilmesi için yaşamsal öneme sahip olan devrimleri hayata geçirmiş; bu devrimler, Türk halkı tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştır.
 
Harf Devrimi 
 
Atatürk’ün gerçekleştirdiği en önemli devrimlerden birisi de, 3 Kasım 1928 tarihinde Arap alfabesinin kaldırılması ve Latin alfabesinin kabul edilmesi olmuştur.
 
Kıyafet Devrimi
 
Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar dinsel geleneklerden kaynaklanan çarşafı atıp, modern giysiler, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başlamışlardır.
 
Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi
 
1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine de ihtiyacı olduğunu bilen Atatürk, Mecelle, yani din esaslarına dayalı Medeni Kanun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasını ise İtalyan Ceza Yasası ile değiştirmiştir. Kısacası Türk Hukuk Sistemi tüm çağdaş gereksinimler ışığında modernize edilmiştir.
 
Öğrenimin Laikleştirilmesi
 
19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmıştır. Atatürk, İslami eğitim veren medrese sisteminin, yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini; bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerektiğini görmüş, böylece önce öğretimin birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) kanunu çıkarılıp dini eğitim veren tüm öğrenim kurumları kapatılarak, bütün eğitim işleri Milli Eğitim Bakanlığı çatısında birleştirilmiş, 1933 yılında da bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir.
 
Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar
 
Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmış; kabul edilmiş olan yeni Medeni Kanun gereğince kadınlar da erkeklerle eşit haklara sahip olmuş, resmi görevlere atanmaları, oy vermeleri ve Millet Meclisine seçilmeleri mümkün kılınmış; tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır.
1881
Mustafa, Selanik’te dünyaya gelir.
 
1893
Mustafa Selanik’teki Askeri Hazırlık Okuluna başlar ve burada öğretmeni tarafından kendisine ikinci ismi “Kemal” verilir.
 
1895
Mustafa Kemal Manastırdaki Askeri Liseye başlar.
 
1899
Mustafa Kemal İstanbul’da Harbiye’nin hazırlık sınıfına başlar.
 
1902
Mustafa Kemal Harbiye’den mezun olur ve buradan sonra Harp Akademisine devam eder.
 
11 Ocak 1905
Mustafa Kemal Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olur ve Şam’da bulunan Beşinci Orduda görev almak üzere Şam’a gönderilir.
 
Ekim 1906
Mustafa Kemal ve arkadaşları Şam’da “Vatan veHürriyet” adıyla gizli bir dernek kurarlar.
  
Eylül 1907
Mustafa Kemal Üçüncü Orduya tayin edilir ve Selanik’e gönderilir.
 
13 Eylül 1911
Mustafa Kemal İstanbul’daki Genel Kurmay’a tayin edilir.
 
9 Ocak 1912 
Mustafa Kemal Libya’daki Tobruk taarruzunu başarılı bir şekilde yönetir.
 
25 Kasım 1912
Mustafa Kemal Hareket Başkanı olarak Akdeniz Boğazları özel Kuvvetlerine atanır.
 
27 Ekim 1913
Mustafa Kemal Sofya’ya Askeri Ataşe olarak atanır.
 
25 Nisan 1915
İttifak Devletleri Arıburnuna çıkarma yaparlar ve Mustafa Kemal Tümeni ile ilerlemelerini durdurur.
 
9 Ağustos 1915
Mustafa Kemal Anafartalar Grup Kumandanlığına getirilir.
 
1 Nisan 1916
Mustafa Kemal Tuğgeneralliğe terfi eder.
 
6-7 Ağustos 1916
Mustafa Kemal Bitlis ve Muş’u düşmandan geri alır.
 
31 Ekim 1918
Mustafa Kemal Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olur.
 
30 Nisan 1919
Mustafa Kemal Erzurum’da bulunan Dokuzuncu Orduya geniş yetkilerle Müfettiş olarak atanır.
 
16 Mayıs 1919
Mustafa Kemal İstanbul’u terkeder.
 
19 Mayıs 1919
Mustafa Kemal Samsun’a ayak basar.
 
8 Temmuz 1919
Mustafa Kemal gerek Üçüncü Ordu Müfettişliği görevinden gerekse ordudan istifa eder.
 
23 Temmuz 1919
Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Başkanlığı’na getirilir.
 
4 Eylül 1919
Mustafa Kemal Sivas Kongresi Başkanlığı’na getirilir.
 
27 Aralık 1919
Mustafa Kemal İcra Heyeti ile Ankara’ya gelir.
 
23 Nisan 1920
Mustafa Kemal Ankara’da
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açar.
 
11 Mayıs 1920
Mustafa Kemal İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkum edilir.
 
5 Ağustos 1921
Mustafa Kemal Büyük Millet Meclisi tarafından Başkumandan olarak atanır.
 
23 Ağustos 1921
Türk birliklerinin Mustafa Kemal tarafından yönetildiği Sakarya savaşı başlar.
 
19 Eylül 1921
Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ile Gazi unvanı verir.
 
26 Ağustos 1922
Gazi Mustafa Kemal Büyük Taarruzu Kocatepe’den yönetmeye başlar.
 
30 Ağustos 1922 
Gazi Mustafa Kemal Paşa Dumlupınar savaşını kazanır.
 
10 Eylül 1922
Gazi Mustafa Kemal İzmir’e girer.
 
1 Kasım 1922
Büyük Millet Meclisi, Gazi Mustafa Kemal’in Hilafetin kaldırılması yönündeki önerisini kabul eder.
 
14 Ocak 1923
Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım İzmir’de vefat eder.
 
29 Ekim 1923 
Türkiye Cumhuriyeti ilan edilir ve Gazi Mustafa Kemal ilk Cumhurbaşkanı seçilir.
 
24 Ağustos 1924
Gazi Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu’nda ilk kez şapka giyer.
 
9 Ağustos 1928 
Gazi Mustafa Kemal Sarayburnu’nda yeni Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapar.
 
12 Nisan 1931
Gazi Mustafa Kemal Türk Tarih Kurumu’nu kurar.
 
12 Temmuz 1932 
Gazi Mustafa Kemal Türk Dil Kurumu’nu kurar.
 
16 Haziran 1934
Büyük Millet Meclisi bir yasa geçirerek Gazi Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını verme kararı alır.
 
10 Kasım 1938 
Atatürk vefat eder.
Ey Türk Gençliği!
 
Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurtiçinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen kötücüller bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Daha kötüsü, iş başında bulunan kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
 
Ey Türk geleceğinin gençliği!
 
İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!
 
Söylev’den 20 Ekim 1927
Türk Ulusu!
 
Kurtuluş Savaşı’na başladığımız 15’inci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
 
Kutlu olsun!
 
Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.
 
Yurttaşlarım!
 
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
 
Türk Ulusu!
 
Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
 
Ne mutlu Türküm diyene!
 
29 Ekim 1933
small_c_popup.png

Bilgi Talep Formu

6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Çerçevesinde Ziyaretçi Kişisel Verilerinin İşlenmesine İlişkin Aydınlatma Metni

YÖM | Yenilikçi Öğrenme Okulları (“YÖM”) olarak, kişisel verilerinizin 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun’a (“Kanun”) uygun olarak işlenmesine ve saklanmasına büyük önem vermekte, kişisel verilerinizin güvenliğini büyük bir hassasiyetle sağlamaktayız. YÖM olarak, Kanun kapsamında işlemiş olduğumuz kişisel veriler bakımından sizlere, bir başka ifadeyle kişisel verileri işlenen ilgili kişilere karşı “veri sorumlusu” sıfatını taşımaktayız. Bu doğrultuda işbu aydınlatma metni ile siz ziyaretçilerimizi kişisel verileri toplama, işleme, amaçlarımız, yöntemlerimiz ve sizlerin Kanun’dan kaynaklanan haklarınızla ilgili bilgilendirmek isteriz.

1. Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi ve Hukuki Sebebi
Kişisel verileriniz ve/veya özel nitelikli kişisel verileriniz, YÖM veya YÖM adına veri işleyen gerçek ya da tüzel kişiler tarafından; sözlü, yazılı veya elektronik kanallar aracılığı ile toplanmakta olup; toplanan kişisel verileriniz ve/veya özel nitelikli kişisel verileriniz, 6698 sayılı Kanun’un 5. ve 6. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında işbu Aydınlatma Metni’nin 2. ve 3. maddelerinde belirtilen amaçlarla işlenebilmektedir.

2. Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Amaçları
Kişisel verileriniz, YÖM veya YÖM adına veri işleyen gerçek ya da tüzel kişiler tarafından; okulumuz içerisine hangi ziyaretçilerin geldiği ve nihayet okulumuzun güvenliğinin sağlanması amacıyla işlenmektedir. YÖM olarak, veri sorumlusu sıfatı ile; Kanun’un 5. ve 6. maddelerinde yer alan hukuka uygunluk sebepleri çerçevesinde elde ettiğimiz kişisel verileriniz, tamamen veya kısmen elde edilebilir, kaydedilebilir, saklanabilir, depolanabilir, değiştirilebilir, güncellenebilir, periyodik olarak kontrol edilebilir, yeniden düzenlenebilir, sınıflandırılabilir, işlendikleri amaç için gerekli olan ya da ilgili kanunda öngörülen süre kadar muhafaza edilebilir. Belirtmek gerekir ki; YÖM, kişisel verilerinizi hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun, doğru ve gerektiğinde güncel, belirli, açık ve meşru amaçlar çerçevesinde, işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü ve ilgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza etmek suretiyle işlemektedir. Kişisel verileriniz Kanun’da açıkça belirtilmediği sürece, verinin saklanması için geçerli sebebin ve amacın varlığının devamı süresince işlenecek, işleme amaç ve sebebinin ortadan kalkması veya sona ermesi halinde, silinecek, yok edilecek ya da anonim hale getirilecektir.

3. Kişisel Verilerin Aktarılması
YÖM tarafından işlenen bu kişisel verileriniz; Kanun’un 5. ve 6. maddelerindeki hukuka uygunluk sebepleri dahilinde ve ilgili mevzuatta belirtilen güvenlik ve gizlilik esasları çerçevesinde yeterli önlemler alınmak kaydıyla tutulmakta olup kanunen yetkili kişi ve kamu kurumların talebi olmadıkça üçüncü kişilere aktarılmamaktadır.

4. İşlenen Kişisel Verileriniz
YÖM, yukarıda ifade edildiği gibi size ait birtakım kişisel verileri/özel nitelikli kişisel verileri kaydetmekte ve işlemektedir. YÖM olarak, ziyaretçilerimize ilişkin aşağıdaki kişisel veri ve özel nitelikli kişisel verileri işlemekteyiz:

• Kimlik : İsim, soy isim, T.C. Kimlik numarası, doğum yeri, doğum tarihi, pasaport numarası, vatandaşlık numarası, yabancı kimlik numarası, kayıtlı olunan meslek odası numarası, cinsiyet, nüfus cüzdanı seri numarası nüfus cüzdanı sıra numarası, nüfus cüzdanı aile seri numarası, nüfus cüzdanı cilt numarası, nüfusa kayıtlı olunan yer, anne adı, baba adı, medeni hal, uyruk, imza
• Görsel ve işitsel kayıtlar : fotoğraf, kamera kaydı
• Sağlık : Kan grubu
• Özel nitelikli kişisel veriler : Din

5. Kişisel Veri Sahibinin Hakları
Kanun’un 11. maddesi uyarınca veri sahipleri olarak sizler,
• Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,
• Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,
• Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
• Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
• Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması hâlinde bunların düzeltilmesini isteme ve bu kapsamda yapılan işlemin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
• Kanun ve ilgili diğer kanun hükümlerine uygun olarak işlenmiş olmasına rağmen, işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması hâlinde kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme ve bu kapsamda yapılan işlemin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
• İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,
• Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğraması hâlinde zararın giderilmesini talep etme haklarına sahipsiniz.

Söz konusu haklarınızı kullanmak istediğiniz takdirde her zaman YÖM yönetimi ile iletişime geçebilirsiniz. YÖM’e ilişkin iletişim bilgileri işbu aydınlatma metninin sonunda dikkatlerinize sunulmaktadır. Bu bağlamda YÖM, kişisel veri sahibinin Kanun’un 11. maddesinde sayılan haklarını kullanması halinde, ilgili talepleri yerine getirecektir. Görüş, öneri ve talepleriniz ile ilgili bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Unvan: Gökberk Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri A.Ş.
Mersis No: 0399040127400010
Telefon Numarası: (216) 360 2 360
Posta Adresi: Göztepe, Dr. Rıfatpaşa Sk. No:19, 34730 Kadıköy/İstanbul